Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Nedir?

SERPİL SANCAR

Toplumsal Cinsiyet deyince insanların cinsel biyolojisinden değil, onları toplumsal iktidar ilişkileri içinde kadın ya da erkek olarak adlandıran ilişkiler ve yapılardan bahsediyoruz. Yani biyolojinin değil toplumun cinsel aidiyetlerden ne beklediğini ve nasıl konumlandırdığını kastediyoruz. Yani cinsiyetin biyolojik sonuçlarından değil, bireylerin kadın erkek diye toplumsal iktidar ilişkileri içinde ne tür insanlara dönüştüğünü konuşmak gerekiyor.

Toplumsal cinsiyet bir toplumda kadınlar ve erkekler için kültür, gelenekler, eğitim, din ve diğer kurumlar tarafından uygun görülen toplumsal roller, sorumluluklar, davranışlar, konumlar, beklentiler, güç ve ayrıcalıklar, hak ve fırsatlar olarak tanımlanabilir. Bunların toplum tarafından kadınlar ve erkeklere öğretilip benimsetilmesi bir sosyalleşme pratiğidir ve okulda, ailede, sokakta, işgücü piyasasında, karakolda ve her yerde ortaya çıkar.

Toplumsal cinsiyet, modern erkek egemen toplumlarda ikili cinsiyet karşıtlığı üzerinden tanımlanmakla (kadın ve erkek vardır ve bunlar birbirinin ötekisidir) birlikte artık farklı cinsel yönelimlerin varlığının da kabulü ile LGBTİ+ bireyler tanımı yapılmakta ve cinsel var oluşların çoğulluğu kabul edilmektedir.
Toplumsal cinsiyet kavramı kadınlarla erkekler ve diğer cinsel yönelimler arasındaki eşitsizlik ve farklı güç konumlarını anlamamızı sağlar. Toplumsal cinsiyete dayalı iktidar ilişkileri (erkek egemenliği), bu sayede, tıpkı toplumsal sınıf ilişkileri gibi, temel ve birincil bir toplumsal değişken olarak toplumsal ilişkileri belirler.

Bu kavram toplumsal cinsiyet farklılıklarının ve eşitsizliklerinin sabit olmadığını, zamana, farklı topluluk yaşam biçimlerine göre değişken olduğunu gösterir. Aynı zamanda her iki cinse atfedilen biyolojik özelliklerin, cinsler arasındaki toplumsal, ekonomik ve politik eşitsizliklerin nedeni olamayacağını da gösterir.

Toplumsal cinsiyet eşitliğinden ne anlamalıyız?

Bütün politika alanlarında toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için en az iki farklı eşitlik yaklaşımının geliştiği bir süreçten bahsediyoruz.

Aynılık eşitliği ve eşit muamele anlayışı, kadınların erkeklerle eşitmişler gibi muamele gördükleri toplumsal cinsiyet nötr (tarafsız) bir dünyaya sahip olma arzusu içerir. Aynılık eşitliği yaklaşımının stratejisi eşit muameledir. Aynılık eşitliği yerine biçimsel (formel) eşitlik, yasal (de jure) eşitlik gibi ifadeler de kullanılır. Bu eşitlik kavramının odağında fırsat eşitliği yer alır. Bireylere yasalar yoluyla eşit haklar tanınması ve varsa yasal engellerin kaldırılması fırsat eşitliğinin sağlanması demektir. Örneğin kadınları da, erkekler gibi, aynı okullarda okutmak böyle bir anlayış gereğidir. Bu liberal feminist anlayış, baskın ataerkil yapının yarattığı dirençli cinsiyet ayrımcılıkları karşısında çözümsüz kaldığı için eleştirilmiştir.
Farklılık eşitliği ve olumlu eylem bugün için daha geçerli bir eşitlik anlayışıdır. Farklılık eşitliği, kadınlar ve erkeklere aynı fırsatlar sağlansa da, kadınların, geçmişten gelen ayrımcılık ve dışlanmışlıkların etkisiyle, eşit konuma gelemeyebileceklerine işaret eder. Farklılık eşitliği, eşitsiz konumda olanın (kadın) eşitlik sağlanıncaya kadar geçici özel önlemler aracılığıyla desteklenmesi fikrine dayanır. Farklılık eşitliği, erkeklerle kadınlar arasında seçim yapmak için ölçütler oluşturulurken, toplumsal cinsiyeti işin içine katmak ve gerektiğinde liyakat açısından eşit olanlar arasından kadınları tercih etmek anlamına gelen olumlu eylem politikalarını gerekli görür. Bu politikalar eşitsizliklerin ortadan kaldırılması amacıyla geçici bir süre tersine eşitsizlik içeren uygulamalar ve kotalar öngörülür. İşgücü piyasasından evlenme ve doğum gibi nedenlerle bir süre ayrılıp yeniden çalışmak isteyen kadınlara veya erkek yoğun alanlara girmek isteyen kadınlara sağlanan destekler ve istihdam kotaları gibi politikalar olumlu ayrımcılık örnekleridir.

Toplumsal cinsiyet eşitliği nasıl sağlanır?

Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak zihniyet ve kültürün değişimine bırakılamaz. Kamunun sorumluluğu ve devletin uygulama görevi olarak tanımlanan toplumsal cinsiyet eşitliği çok katmanlı kamu hizmeti politikalarını gerektirir.

Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için dönüştürücü eşitlik politikaları ve toplumsal cinsiyeti ana-akımlaştırma stratejisi uygulamak gereklidir. Dönüştürücü eşitlik politikaları bize ayrımcılığa ve eşitsizliğe neden olan kurumların, sistemlerin ve yapıların dönüşümünü sağlamadan eşitsizliklerle baş etmenin imkansız olduğunu söyler. Dönüştürücü eşitlik yaklaşımı kadınlar ve erkekler arasındaki gücü ve kaynakları yeniden ve eşit dağıtma gereğine işaret eder. Ayrıca eşitsizliğe yol açan normların, önyargıların ve kalıp yargıların değiştirilmesi veya dönüştürülmesi ile ilgilidir.
Dönüştürücü eşitlik yaklaşımının stratejisi toplumsal cinsiyeti ana-akımlaştırmadır. Toplumsal cinsiyetin anaakımlaştırılması, toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik anlayış ve eylemlerin bütün ana-akım politika alanlarına (planlama, yapım ve uygulama süreçleri dahil olmak üzere) genişletilmesi anlamına gelir. Buna ek olarak politika döngülerinin her aşamasında toplumsal cinsiyete duyarlı izleme, ölçme ve değerlendirme yapılması demektir.
Toplumsal cinsiyeti ana-akımlaştırmada amaç, bütün kamu politikalarının kadınları ve erkekleri dengeli biçimde etkilemesini sağlamaktır. Eğer kamu politikaları cinsiyet körü ise, politika yapımcılar toplumsal cinsiyet kalıp yargılarından kurtulamamışlarsa, toplumsal cinsiyeti ana-akımlaştırma iklimi oluşmamış demektir. Benzer bir biçimde, programlar için ayrılan kaynaklar toplumsal cinsiyet eşitsizliğini azaltma amaçlı kullanılmıyorsa, toplamsal cinsiyete duyarlı bütçeleme anlayışı hakim değilse, toplumsal cinsiyet ana-akımlaştırmasından bahsedilemez.

Cinsiyetçilik

Cinsiyetçiliği, bir cinsiyetin diğerinden üstün olduğu inancını taşıma ve bu temelde önyargı ile davranma ve ayrımcılık yapma olarak tanımlayabiliriz. Cinsiyetçilik, kadınlarla erkekler arasındaki eşitsiz güç ilişkilerinin bir tezahürüdür. Bütün toplumlarda ve neredeyse bütün toplumsal kesimlerde yaygın olarak süregelir. Toplumsal cinsiyet kalıpyargıları tarafından güçlendirilir ve toplumsal cinsiyet eşitliği hedefine ulaşmayı engeller. Kadınların duygusal olmaları nedeniyle iyi yönetici olamayacaklarını düşünmek gibi.

Cinsiyetçilik ile kadınlara yönelik şiddet arasında çok yakın bir ilişki vardır. Gündelik hayatın cinsiyetçi eylemleri aşağılanma, korku, ayrımcılık, dışlanma ve güvensizlik iklimi yaratır.

Cinsiyetçi ayrımcılık

Toplumsal cinsiyet farklılıklarına dayalı, kadınların ve erkeklerin taşıdıkları varsayılan özelliklere ve rollere eşdeğer olmayan önemler atfeden sosyal ve kültürel davranışlar ve düşünceler vardır. Bunlara cinsiyetçi kalıpyargılar diyoruz. Toplumsal cinsiyet kalıp yargılarının oluşumu, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında ciddi bir engel teşkil eder ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığıyla beslenir. Kalıp yargıların oluşumu ve kullanımı, kız ve erkek çocukların doğal yeteneklerini, okul seçimi ve mesleki tercihlerini, hatta daha genel olarak yaşam fırsatlarının gelişimini sınırlayabilir. Erkeklerin kadınlar üzerindeki tarihsel sürece dayanan güç ilişkilerini ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin kitlesel olarak benimsenmesini engelleyen cinsiyetçi tutumlarını haklı göstermek ve sürdürmek için kullanılırlar. Örneğin kadının öncelikli görevinin eş ve annelik, asıl yerinin ev içinde olduğu, bu görevleri aksatmadan yerine getirilmesi koşuluyla emek piyasasına var olabileceğini savunmak cinsiyetçi bir ayrımcılıktır.

Cinsiyetçi ayrımcılıktan erkekler de olumsuz etkilenir. Erkekler hakkındaki kalıp yargılar da toplumda erkekler için uygun görülen tutumların, değerlerin, normların ve önyargıların sonucudur. Örneğin, hegemonik erkeklik anlayışı gereği, erkeklerin duygularını saklamaları, her zaman çatışmayı göze alarak kazanmaya odaklanmaları gerektiği düşüncesi erkekler açısından da yerine getirilmesi zor beklentiler yaratır.

Çoklu Ayrımcılık

Cinsiyet temelli ayrımcılığa uğrayan insanlar cinsiyetleri nedeniyle olduğu kadar, ait oldukları ırk veya azınlık kimlikleri, ten renkleri, dilleri, dinleri, inançları, siyasal düşünceleri, göçmenlik veya mültecilik durumları, milliyetleri, cinsel yönelimleri gibi diğer ayrımcılık yaratan özellikleri nedeniyle birden çok alanda, aynı anda ayrımcılığa uğrayabilirler. Başka bir deyişle, cinsiyetleri temelindeki ayrımcılığa ek olarak bir veya birden fazla farklı toplumsal özellikleri nedeniyle çoklu ayrımcılık biçimleri ile karşılaşabilirler. Örneğin, bir göçmen işçi, çalıştığı bir ortamda kendisiyle aynı işi yapan diğer işçilerden daha az ücret alarak ayrımcılığa uğrayabilir. Bu kişi göçmen olma özelliğinin yanı sıra bir de kadınsa, kadın olması nedeniyle de ayrımcılığa uğrayabilir, örneğin tacizle karşılaşabilir. Öncelikle de kadınlar ve kız çocukları çoklu ve kesişimsel ayrımcılık biçimlerinin öznesi olabilirler ve dışlayıcı, nefret dolu ve zarar verici davranış normlarıyla iç içe geçmiş cinsiyetçilikle karşılaşabilirler.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine karşı kadınların güçlenmesi

Kadınların güçlenmesi demek kadınların yaşamları üzerinde kontrol sahibi olmaları demektir. Kendi değerlerine göre yaşayabilme ve tercihlerini ifade edebilme, seçimler yapabilme ve hayatlarını etkileyen kararları hem bireysel hem de toplu olarak etkileyebilmeleri ile ilgilidir.

Güçlenmenin özü, kadınların kendi kaderlerini kontrol etme yeteneğinde yatmaktadır. Bu, kadınların sadece eşit haklara, kaynaklara ve fırsatlara eşit erişime sahip olmaları değil, aynı zamanda bu konularda stratejik seçimler yapabilme ve kararlar alabilme gücüne sahip olmalarıdır. Bu da ancak kadınların bilinçlenmeleri, kendilerine güven oluşturmaları ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığını ve eşitsizliğini pekiştiren yapı ve kurumları dönüştürebilme seçeneklerinin artması ile mümkün olabilir.

Güçlenme, toplumsal cinsiyetin iktidar ilişkilerini dönüştürecek bir süreçtir. Kadınların güçlenmesi için;
•Kadınların öz-değer duygusu gelişmeli;
•Hayatı hakkında seçim yapma ve karar verme hakları olmalı;
•Fırsatlara ve kaynaklara eşit erişim hakları sağlanmalı;
•Ev içinde ve dışında kendi yaşamlarını kontrol etme hakları desteklenmelidir.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini hayata geçirmek için neler yapılmalı?
•Cinslere eşit muamele yapma ve eşit fırsat sağlamalı,
•Kamu kaynaklarından ve hizmetlerinden farklı cinsiyetteki vatandaşların eşit erişimi sağlanmalı,
•Cinsiyet özelliklerinin eşdeğerliği vurgusu yapılmalı ve farklı cinsiyetteki insanların gereksinmelerine eşit derecede değer verilmesi sağlanmalı,
•Cinsiyet temelli özgürlük vurgusu yapılmalı, toplumsal cinsiyet rolleri hakkındaki kalıpyargılar ve sınırlamalar olmaksızın, tüm insanların kişisel yeteneklerini geliştirmekte ve seçimler yapmakta özgür olması sağlanmalı,
•Farklılık ve çeşitlilik içinde cinsler arası eşitlik vurgusu yapılmalı çünkü toplumsal cinsiyet eşitliği farklı olma hakkını da içerir. Bu da farklı kadın ve erkek gruplar arasındaki sınıf, siyasi görüş, din, dil, etnik köken, ırk ve cinsel yönelim farklılıklarının dikkate alınması anlamına gelir.
•Ayrımcılığa uğramama garantisi sağlanmalı ve bunu sağlamak için özel amaçlı eşitlik politikalarının geliştirilmesi ve etkin uygulanması gerekir.
•Cinsler arası güç eşitsizliklerini değiştirme ve bunları yaratan koşullarla mücadele edilme gereği vurgulanmalıdır. Toplumda var olan ücretli ve ücretsiz çalışma, gelir elde etme, mülk sahibi olma, eğitim alma, sağlık hizmetlerine erişim, karar almaya katılma gibi kamu hizmetlerine erişimdeki eşitsizliklerin cinsler arasında güç eşitsizliklerine yol açan temel neden olduğu unutulmamalıdır.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine karşı geliştirilen ilkeler, stratejiler ve çözümlerle ilgili temel uluslararası hukuki kaynaklar şunlardır:
•1981-Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi- CEDAW
•1995- Pekin Deklarasyonu ve Eylem Planı
•2010- Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi
•2007-Çocukların Cinsel Suiistimal ve Cinsel İstismara karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi – Lanzarote Sözleşmesi
•2021-ILO ‘nun İşyerinde Cinsel Şiddet Ve Tacizin Ortadan Kaldırılmasına İlişkin 190 Sayılı Sözleşmesi (25 Haziran 2021 tarihinde yürürlüğe girecektir).

Yorum bırakın