CHP’nin Yerel Yönetim Vizyonu

Sayın Başkanım yerel yönetimler hakkındaki partimizin vizyonunu ortaya koyarken üzerinde durduğunuz temel kavramların başında yerel yönetimlerin güçlendirilmesi geliyor. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden ne anlamak gerekir? Bu alanda hangi adımları atmayı planlıyorsunuz?
Türkiye’de kamu yönetimi, hizmetlerin vatandaşa daha etkili ulaştırılması amacıyla; merkezi yönetim ve yerel yönetimler olarak ikiye ayrılmıştır. Yerel yönetim hizmetlerinin büyük bölümü seçilmiş belediyeler eliyle sağlanır. Belediyeler bir anlamda vatandaşa en yakın demokratik hizmet kurumlarıdır. Bu kapsamda; hizmetlerin vatandaşa etkin bir şekilde ulaştırılması hedefini sağlamak için yerel yönetimlerin yetkilerinin ve gelir kaynaklarının, belde halkının ihtiyaçlarına cevap verecek bir düzeyde tutulması gerekir.
Ülkemizde, yerel yönetimlerin yetki ve gelirleri ile ilgili tartışmalar, merkezi yönetimlerin siyasi tercihleri ekseninde yürümüştür. Ancak yerel yönetimlere en büyük zarar, 19 yıldır yönetimde bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları tarafından verilmiştir. Bu süre içerisinde belediyelerin yetkileri ve öz gelirleri azaltılmış, yerel yönetimler neredeyse her alanda merkezi yönetime bağımlı hale getirilmiştir. Sadece bir örnek vermek gerekirse; Türkiye’deki belediye sayısı 2002 yılında 3 bin 225 iken bu sayı 1390’a düşürülmüş, yani 1835 belediye kapatılmıştır. Gelişmiş ülkelerde belediye başına düşen kişi sayısı 10 binin altına inerken, ülkemizde bu sayı 60 binlere çıkarılmıştır. Bu da hizmetlerin vatandaşlardan uzaklaşmasına neden olmuştur.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak hazırladığımız Yerel Yönetimler Politika Belgemizde, belediyelerin güçlendirilmesini üç başlıkta ele alıyoruz. Yetki, bütçe ve etkili hizmet. Hizmetlerin vatandaşa; etkili, hızlı ve ucuz olarak ulaştırılması için yerel yönetimlerin, merkezi yönetimle çakışmayan yetki kullanımına ihtiyaç var. Hayata geçirilecek bu yetki güçlendirmesinin kullanılabilmesi için ise bütçeye ihtiyaç var. Bu bütçe ise merkezi yönetimin belediyelere transfer edeceği kaynaklara bağımlı olmamalı, belediyelerin kendi öz kaynaklarını oluşturmasının önü açılmalı. Örneğin yerel yönetimlere bazı alanlarda vergi toplama yetkisi verilmeli. Türkiye’de yerel yönetim giderlerinin gayrisafi milli hasıla içindeki payı yüzde 3,8. Ancak Avrupa ülkelerinde bu oran yüzde 13-14’lere kadar çıkıyor.
Belediyelerin yetkilerinin/kaynaklarının artırılması ve kendi bütçesini oluşturabilmesi her ne kadar yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için önemli adımlar olsa da, belediyelerin bu yetkilerini ve bütçelerini verimli bir şekilde hizmet üretimine çevirme kapasitesi zayıf olursa yerel yönetimlerin halkın ihtiyaçlarına hızlı ve yerinde cevap vermesi mümkün görünmüyor. Bu sebeple belediyelerin etkin hizmet üretme kapasitesini, yani yerel yönetim bürokrasisini tutarlı ve liyakate dayalı biçimde yeniden düzenlemesi gerekiyor.
İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’nde gündeme getirilen “yeni bir merkez yerel dengesi” ne anlama geliyor? Bu alanda karşı karşıya bulunulan sorunlar nelerdir? Hangi adımların atılması gerekmektedir?
Maalesef ülkemizde merkezi yönetim ve yerel yönetim ilişkileri, tamamen siyasi iktidarın gelişen siyasi ihtiyaçlarına göre şekillendirildi. Yerel yönetimlerde olması gereken yetkiler merkezi yönetime aktarıldı, yerel yönetimler gelir kaynakları açısından da merkezi yönetimin vesayetine mahkûm edildi. Böylece merkezi yönetimin, yerel yönetimlerin yetki alanlarına doğrudan müdahalesinin önü açıldı. Bunun tek sebebi muhalefet belediyelerinin etkili hizmet üretmesinin önünü kesmekti.
Oysa olması gereken, merkezi yönetimin kapasitesi ile yerel yönetimlerin halka doğrudan ulaşma kapasitesini birleştirerek, hizmetlerin vatandaşa daha verimli ulaşmasını sağlamaktır. Nasıl ki anayasamızda kamu yönetimi merkezi yönetim ve yerel yönetimler olarak ikiye ayrılmışsa, bu anlayışı doğru anlamak ve uygulamak gerekir. Evet İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamemizde vatandaşlarımıza söz verdik: Yeni bir merkez yerel dengesi kuracağız. Merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasındaki ilişkiyi yeniden düzenleyecek, vatandaşın sorunlarının çözümünün önündeki engelleri kaldıracağız. Ve bu anlayışı yasal zemine oturtarak, yerel yönetimleri merkezi yönetimin vesayetinden kurtaracağız.
CHP’li belediyelerde sosyal yardımların durumu hakkında bir soru sormak istiyoruz. Bugün Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu sosyal politika sorunları düşünüldüğünde yerel yönetimlere nasıl bir rol düşüyor? Bu alanda atılan adımları özetleyebilir misiniz?
Anayasamızın ikinci maddesinde Türkiye’nin sosyal bir devlet olduğuna vurgu yapılır. Sosyal devlet kavramı; vatandaşlar arasında ayrım yapmadan, toplumun ekonomik ve sosyal refahını sürekli olarak ileri taşımayı amaçlayan ve bu doğrultuda bireylere yeni olanaklar sunmayı hedefleyen bir yönetim anlayışını ifade eder.
Sosyal belediyecilik kavramı da sosyal devlet anlayışıyla doğrudan ilişkilidir. Sosyal belediyecilik, sosyal devletin vatandaşlara sunduğu hizmetlere, yerel yönetimlerin de katılmasını ve bu alanlarda politika geliştirmesini ifade eder. Türkiye uzun süredir sosyal devlet anlayışından kopuk bir görüntü veriyor. İktidar, vatandaşların tamamının ekonomik ve sosyal varlıklarını artırmak yerine, küçük bir azınlığın menfaatlerini önceleyen bir anlayışla kararlar alıyor. Bu anlayış, toplumsal refahı baltalıyor. Devletin kaynakları sosyal destek adı altında bazı vakıflara, derneklere aktarılıyor. Bunun örnekleri her gün karşımıza çıkıyor.
Cumhuriyet Halk Partili belediyeler ise sosyal devlet anlayışını yerelde yaşatmak için mücadele ediyor. Belediyelerin kaynakları artık küçük bir azınlığa değil, vatandaşların tamamının refahı için harcanıyor. Örneğin, siyasi iktidar yerel seçimler öncesinde ‘CHP’li belediyeler göreve gelirse sosyal yardımları kesecek’ diye propaganda yapmıştı. Şimdi gururla söylüyorum ki devraldığımız büyükşehir belediyelerinde bu rakamı tam iki katına çıkardık. Özellikle pandemi sürecinde ihtiyaç sahibi olduğu belirlenen 5 milyon haneye ayni ve nakdi yardım götürdük, götürmeye devam ediyoruz. Gerçekten bizim belediyelerimiz Sayın Genel Başkanımızın liderliğinde sosyal yardımlar konusunda da siyasi iktidarın yapamadığını yapıyor.
Akıllı şehirler kavramı yeni yeni siyasal tartışmalara dahil oluyor. CHP’nin akıllı şehirler vizyonunun temel önceliklerini paylaşabilir misiniz?
Yerel Yönetimler Politika Belgemizin, ‘sürdürülebilirlik’ başlığı altında ‘akıllı şehirler’ kavramını da detaylı olarak ele alıyoruz. Şehrin yönetim verimliliğinin çağdaş teknolojiler vasıtasıyla artırılması, ‘akıllı şehir’ yaklaşımıyla tanımlanıyor. Yerel yönetimlerin daha az kaynak kullanarak daha fazla hizmet üretebilmesini sağlamak amacıyla bu yaklaşımı önemsiyoruz.
Belediyeler hizmet ve politika verilerini, işlenebilir veri şeklinde kamuoyunun hizmetine sunmalı. Yerel yönetim verilerinin böyle tutarlı bir biçimde sunulması hâlinde hem kamu kuruluşları hem girişimciler hem araştırmacılar hem de siyaset bilimciler bu verileri kullanarak belediye hizmetlerinin iyileştirebilmesi için çeşitli çözüm önerileri geliştirebilir. Açık veri sistemlerinin kullanışlı ve işlenebilir bir şekilde kamuoyu erişimine açılması hâlinde trafik yönetiminden akıllı enerji tüketimine, toplu ulaşım yoğunluğunun düşürülmesinden güvenlik uygulamalarına kadar birçok alanda alternatif çözümler üretilebilir. Ayrıca yerel yönetimler, maaş ödemelerini ya da sosyal yardımları dijital ödeme sistemlerini kullanarak yapabilir. Sonuç olarak, akıllı şehirler yaklaşımını önceliyoruz ve iktidara geldiğimizde, belediyelerin hizmet kapasitelerinin artırılmasına yardımcı olacak bu anlayıştan faydalanmayı hedefliyoruz.