Sayıştay ama nasıl bir Sayıştay?

DENİZ YAVUZYILMAZ

Mali yargının esasını teşkil eden Sayıştay yetkisini T.C. Anayasası’ndan alıyor. Modern anlamda 21.02.1967 tarih ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu ile yetki ve görevleri düzenlenmiştir. TBMM’ye rapor sunan Sayıştay; 03.12.2010 tarihli 6085 sayılı Sayıştay Kanunu ile Yüksek Denetleme Kurumunun da kendisine bağlanmasıyla birlikte KİT’ler hakkında da Meclise rapor sunan bir Kuruma durumundadır.

Günümüzde Sayıştay; liyakatten uzak, tamamen siyasete bağlı ve güdümlü çalışıyor imajından kendini kurtaramamakla birlikte en azından noksanlıklarıyla da olsa TBMM’ye mali denetim raporlarını sunuyor.

Bu denetim sürecindeki bazı kritik noksanlıkları özetlersek;

1- 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun “Amaç ve kapsam” başlıklı 1 inci maddesinde belirtilen hesap verme sorumluluğu ve saydamlık çerçevesinde Kamu İdarelerinin tamamı Sayıştay denetimi kapsamına alınmıştır. Ancak örneğin; Üniversitelere ait vakıflar, kooperatifler ve işletmeleri ile genel bütçeli idarelerden Kültür Bakanlığı bünyesinde kurulan Yunus Emre Vakfı gibi kurumlar, Türkiye Varlık Fonu bünyesinde yeni kurulan şirketler denetlenmemekte olup bunlar hakkında Sayıştay denetim raporları bulunmamaktadır. Örneklenen bu kuruluşların Sayıştay Denetim Kütüğünde bulunup bulunmadığı hususu da; (resmi yazıyla Sayıştaydan tarafımca istenmesine rağmen verilmediğinden) bilinmemektedir.

2- Yine Sayıştay Kanunu’nun 1 inci maddesinde yer alan “kamu kurumlarının etkili, ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak çalışması” ile ilgili birkaç örnek vermek istiyorum. Kurumların tamamının denetlenmediğini bildiğimiz gibi, denetlenen kurumlar hakkında yazılan raporlarda da; kurumların harcamalarının performans hedeflerine uygun olup olmadığı ve verimlilik değerlendirmelerinin yer almadığı görülmektedir. Bu konuda Sayıştay görüşü belirtilmeden raporlarda sadece hukuka uygunluk yönünde değerlendirmeler bulunuyor. Diğer bir anlatımla Sayıştay; Meclise gönderdiği raporlarda bu konuları görmezden geliyor. Bütçe denetimi yapması gereken Sayıştay; kamu idarelerinin mali durumu ve göstergelerini, hedef ve gerçekleşmeleri ile sapmalar ve nedenlerini raporlayamadığı için gelecek yıl bütçesinin gerçekçi hazırlanmamasına sebep oluyor.

3- Yine Sayıştay Kanunu’nun 1 inci maddesi yer alan düzenleme çerçevesinde kamu kaynaklarının öngörülen amaç, hedef, kanunlar ve diğer hukuki düzenlemelere uygun olarak elde edilmesi, muhafaza edilmesi ve kullanılması TBMM adına belki denetleniyor görünse de ancak kamu idarelerinin gelir kaynakları bir-iki taşınmaz kiralaması dışında raporlarda yer almıyor. Örneğin özelleştirilen Sümer Holding taşınmazlarının bir kısmının satışı kamu idari yapısı içinde yer almayan “Cumhurbaşkanlığı Arsa Ofisi” adlı bir oluşum tarafından yapılmaktadır ancak Sayıştayın bundan haberi bile yoktur. Bu gibi oluşumlarca satılan gayrimenkullerin satış gelirlerinin nereye kaydedildiği Sayıştay Raporlarında yer almamaktadır. Bu tarz uygulamaların daha da ileri giderek kıyıların satıldığı gibi denizlerin de satıldığı görülmektedir. Bu tür taşınmaz satışlarının satış yöntemleri, tahsisleri, kısaca kaynağın elde edilmesi, kaynağın elde edilme yollarındaki hukuki noksanlıklar, kaynağın kaydı ve nerelerde kullanıldığı da Sayıştay Raporlarında yer almamaktadır. Bu durum; KİT Komisyonu ve Plan Bütçe Komisyonlarının mali saydamlığa uygun bir denetim yapmasına engel olmaktadır.

4- Diğer taraftan; Sayıştay Kanunu’nun “Tanımlar” başlıklı 2 nci maddesinde “uygunluk denetimi” ve “performans denetimi” tanımlanmıştır. Ancak Meclise sadece uygunluk denetimi raporları gelmektedir. Performans raporları düzenlenmekte midir, sonuçları nelerdir belli değildir. Tanımda da yer aldığı gibi hesap verme sorumluluğu çerçevesinde İdarelerce belirlenen hedef ve göstergeler ile ilgili olarak faaliyet sonuçlarının ölçülmesi raporlanmadığı için bütçe hedeflerinin gerçekleşmesindeki sorunlar TBMM ye yansımamaktadır. Milletin vergileriyle yapılan harcamaların sonuçlarının şeffaf bir şekilde görülmesi engellenmiş olmaktadır.

5- Yine 2 nci maddede yer alan “yargılamaya esas rapor” tanımına bakıldığında; genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin hesap ve işlemlerinin denetimi sırasında tespit edilen kamu zararlarına ilişkin düzenlenen raporlardır. Ancak; genel yönetim kapsamında kamu idareleri içinde yer almadığı halde denetlenen “sulama birlikleri” ile ilgili olarak denetçiler Sayıştay yönetimince “yargılamaya esas rapor” düzenlemeye zorlanmakta, bu oluşumlar hakkında mali denetim raporu ise düzenlenmemektedir. Ayrıca daha önce bahsettiğimiz gibi kamu vakıflarının denetimi söz konusu olmasına rağmen denetim yapılmadığı ve yargı raporlarının düzenlenmediği görülmektedir. (Örneğin Yunus Emre Vakfı, bağlı işletmeleri ve şirketleri)

Tam tersi olarak; KİT’ler genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri arasında sayılmadıkları için haklarında yargılamaya esas rapor düzenlenmemekte sadece mali denetim yönünden yapılan inceleme sonrasında düzenlenen mali denetim raporları TBMM’ye gönderilmektedir.

Benzer bir durum “üst kurullar” için de söz konusudur. Bunlar da genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri içinde sayılmadığından bunlar hakkında da yargı raporu düzenlenememektedir.

Oysa ki; hem KİT’ler de hem de üst kurullarda yüksek tutarlı kamu zararına yol açan hatalı uygulamalar mevcuttur. Bu uygulamalar için Sayıştay’ın yargı süreci işletilememekte ve bu kamu zararları geri istenememektedir.

Bir gerçek de şudur: Sayıştay her ne kadar genel yönetim kapsamı dışında kalan kurumlar için yargı raporu düzenleyemiyorsa da kendisinin Ceza Muhakemeleri Usul Kanuna göre kamu görevlilerinin suç teşkil eden bir fiiline rastladığı anda bunu ilgili Cumhuriyet Savcılıklarına bildirme yükümlülüğünü kısıtlayan herhangi bir hukuki düzenleme yoktur. Ancak Sayıştay bu yolu hemen hiç kullanmamaktadır.

5- Yine 2 nci maddenin (ı) bendinde Kamu idaresi; Kamu veya özel hukuk hükümlerine tabi olup olmadığına bakılmaksızın Sayıştay denetimine tabi tüm idare, kuruluş, müessese, birlik, işletme, bağlı ortaklık ve şirketleri olarak tanımlandığı halde birçok kurum, kuruluş, işletme ve şirket hakkında raporun TBMM’ye gelmemesi:

  • Ya Sayıştay Denetim Kütüğünün eksik olduğu
  • Ya denetim bağımsızlığı dışında iktidarın siyasi baskısının bulunduğu
  • Ya da Kurum zafiyetinden
    Kaynaklanmaktadır.

Bu durum TBMM’ye kurumların hesap verilebilirliği ve mali saydamlığının yansımasına engel olmaktadır. Bütçe hakkının neden uygulanmadığı ve TBMM iradesinin neden engellendiği de açıktır.

Sayıştay Kanunu’nun “Bağımsızlık” başlıklı 3 üncü maddesinde “Sayıştay; bu Kanun ve diğer kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve kesin hükme bağlama işlerini yaparken işlevsel ve kurumsal bağımsızlığı olan bir kurumdur.” şeklinde hüküm olmasına rağmen Sayıştayın neden şeffaf davranmadığı, neden kendi Kanunu yönünde inceleme ve denetleme yapmadığı ve TBMM’ye tek yönde rapor sunduğu açıktır. Sayıştayın bir kısım liyakatsiz kadroyla siyasetin etkisinde kalarak çalıştığı ve bu nedenle TBMM’ye sunulan raporların noksan olduğu hususları göz önüne alındığında, Sayıştay yönetim kademesi ile Sayıştay üyeleri hakkında “suç mu işliyorlar” sorusunu sormak gerekir.

6- Sayıştay Kanunu’nun 4 üncü maddesinde Sayıştayın “Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile kurulmuş anonim ortaklıkları, diğer kamu idarelerini” de denetleyeceği sayılmakla birlikte bu kuruluşların neler olduğu ve hangilerinin Sayıştay denetimine tabi olduğunu bildiren bir Sayıştay kararı/yazısı bulunmamaktadır. Sayıştay’ın organları arasında sayılan Genel Kurulunun toplanmadığı ve uzun süredir Resmi Gazetede yayınlanan herhangi bir kararı olmadığı da açıkça tarafımca ve milletçe de görülmektedir.

7- 4 üncü maddenin diğer fıkralarında yer alan fonlar, dış kaynaklar, hazine garantileri, vakıf ya da özel hesaplarla ilgili ne bir liste, ne bir karar ne de TBMM’ye bu konuda sunulmuş bir rapor bulunmamaktadır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Bu bilgiler çerçevesinde; Sayıştay; 6085 sayılı Kanunu’nun “Sayıştayın görevleri” başlıklı 5 inci maddesinin (a) bendinde yer alan “Kamu idarelerinin mali faaliyet, karar ve işlemlerini hesap verme sorumluluğu çerçevesinde denetler ve sonuçları hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisine doğru, yeterli, zamanlı bilgi ve raporlar sunar” hükmünde yer alan görevlerini tam olarak yapmadığını söyleyebiliriz. Burada esas sorun; Sayıştayın Kanunla kendisine verilen görevleri ne zaman yerine getireceğidir. Özellikle Sayıştay Başkanı (Sayıştay Başkanı Metin Yener’in önceki görevi Cumhurbaşkanlığı Prensipler ve Personel Genel Müdürlüğü görevi olup, partili Cumhurbaşkanına bağlı olarak tarafsızlık ilkesine uygun çalışması mümkün olmayan biriydi. Eş zamanlı olarak da Türk Telekom’un bir alt şirketi olan TTNet’in Yönetim Kurulu Başkanıydı) ve üyelerinin bu madde hükmüne uygun davranmaması ve Sayıştayın görevlerini tam olarak yerine getirmesini sağlamaması suçtur.

8- Söz Sayıştay üyelerine gelmişken görev süreleri ile ilgili bir sınırlama olmamasından da bahsetmek gerekir. Sayıştay Başkanının görev süresi Sayıştay Kanunu’nun 13 üncü madde hükmüne göre 5 yıl iken üyelerin görev süreleri ile ilgili hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. Diğer yüksek yargı kurumları olan Yargıtay ve Danıştay üyelerinin görev süreleri kuruluş kanunlarında 12 yıl ile sınırlandırılmış iken Sayıştay üyelerinin görevlerinin seçildikleri tarihten yaş haddinden emekli olmalarına kadar kesintisiz devam etmesi anlaşılmaktan uzak olduğu gibi hakkaniyete de uygun değildir. Sayıştay Kanunu’nda değişiklik yapılarak Sayıştay üyelerinin görev sürelerinin sınırlandırılması gerekli ve şarttır.

SONUÇ OLARAK;

Sayıştayın Anayasa ve Kanunların kendisine verdiği yetkiyi kullanarak görevini yerine getirdiği takdir de; hesap verilebilirlik ve mali saydamlık yoluyla ile ülkedeki sosyal dengenin ve gelir adaletinin sağlanabileceği görüşü ülkemizde hala hakimdir.

Bu görevlerin yerine getirilebilmesi için Sayıştayda bir takım iç düzenlemelere ihtiyaç vardır. Liyakatin gelmesi, siyasi etkinin ve baskının (bu durum kuvvetler ayrılığının sona ermesi ve erkin tek elde toplanmasının bir yansımasıdır) azaltılarak kurumun bağımsızlığının sağlanabilmesi adına “denetçi” unvanını alan meslek mensuplarının, denetim alanının genişliği ve TBMM’ye gönderilen raporların alt yapısının sağlam olması gerektiği hususları dikkate alınarak “Başdenetçi” ve “Uzman Denetçi” unvanını almadan önce Sayıştay üyelerinden oluşan bir jüri karşısında tez niteliğinde diyebileceğimiz bir araştırma raporu hazırlayarak terfi etmeleri yönünde bir düzenleme yapılabilir.

Elbette ki böyle bir konuda “jüri üyeliği” yapacak olan Sayıştayın içinden ve diğer kurumlardan seçilecek üyelerin de, bu niteliklere haiz olması, Sayıştay Savcılığının “Cumhuriyet Savcılığı” niteliğini alması, çalışma usul ve esaslarının yeniden belirlenmesi ve yargılama usulünün bir yönetmelik veya kanunla düzenlenmesi gerekiyor.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: