Parti İçi Demokrasi ve Ön Seçim

Temsili demokrasilerde oy hakkının en temel işlevini milletvekillerinin tespiti oluşturur. Genel seçimden evvel gerçekleştirilen milletvekili adaylarının tayin edilmesi işlemi bu sürecin önemli bir parçası olarak değerlendirilebilir. Bu çerçevede ön seçim, demokratik bir aday tespit usulü olarak ortaya çıkar. Adayların ön seçim yöntemiyle saptanması, oy hakkının işlevselliğini artıran ve siyasal katılımı güçlendiren bir etki yaratır.
Parti içi demokrasi ilkesi doğrultusunda milletvekili adaylarının tespit edildiği aşamanın demokratik bir nitelik taşıması gerekir. Bu nedenle, milletvekili adaylarının belirlenmesi işlemi siyasi partiler bakımından ayrı bir önem arz eder. Amerikalı siyaset bilimci Schattschneider’in belirttiği gibi milletvekili adaylarını belirleme yetkisi kimdeyse, partinin gerçek sahibi de odur. Öyle ki, milletvekili aday tespit sürecinde söz sahibi olmak aslında çoğu zaman milletvekillerini tayin etmek anlamına gelir. Söz konusu tespit, seçmenlerin, Türkiye’de olduğu gibi milletvekili adaylarının oy pusulalarındaki sırasını değiştiremediği nispi temsil sisteminin blok liste usulünün kabul edildiği ülkeler için özellikle geçerlidir. Anılan yöntemde, milletvekili aday listesinin son sıralarında yer alanlar milletvekili seçilemeyeceklerini bilirler. Milletvekili olmak için aday listesinin başlarında yer almak gerekir. Bu husus, aday adaylarını, aday tespit süreçlerini kontrol eden kişilere yaklaştırır. Milletvekili adaylarını belirleyen kesimi geniş bir tabana yaymakta ise yarar vardır. Zira milletvekili adaylarını tespit edenlerin kapsamının genişletilmesi uygulamada aday adayları üzerinde baskı kurulmasını güçleştirir.
Ayrıca, bu durumda milletvekilleri parti genel başkanına ve onun etrafında toplanan güç odaklarına karşı gelme olanağı elde ederler. Milletvekili adaylarını tayin eden grubun kapsamı genişledikçe parti içi oligarşi azalır. Parti içindeki oligarşik güç merkezlerinin yaptığı baskılara karşı çıkma imkânı bulan milletvekili, partisinin müzakere etmeksizin verdiği talimatları yerine getirmekten kurtulur. Milletvekilleri, genel başkanların değil, milletin vekili oldukları gerçeğini esas alarak hareket ederler. Parti genel başkanlarının parti içi karar süreçlerindeki hâkimiyetinin azaltılarak, milletvekillerinin sadece partilerinin demokratik yöntemlere uyarak aldığı kararlara bağlı olmaları, hükümet sisteminin işleyişini de olumlu yönde etkiler. Bu ihtimalde parlamenter denetim etkinleşir. Milletvekili aday tespit usulü ne kadar kapsayıcı olursa, o kadar demokratik bir nitelik kazanır ve milletvekillerinin siyasi olarak güçlenmesini sağlar. “Güçlü” milletvekili, “güçlü” Meclisin, “güçlü” Meclis ise “güçlü” Türkiye’nin güvencesidir.
Seçmenlerin milletvekili adaylarının belirlenmesi sürecine etkin katılımının demokratik bir yöntem olduğu düşünülebilir. Fakat Amerika Birleşik Devletleri’nde uygulanan bu ön seçim modeli Amerikan parti yapısının bir sonucudur. Amerikan halkı, partilerin, geçmişte adaylarını belirlerken birtakım oligarşik güçlerin odağı hâline geldiğini görmüş, parti aygıtını bu süreçten dışlamak istemiştir. Parti üyeliğinin bulunmadığı ve milletvekili aday belirleme sürecinin kamu otoritelerince düzenlendiği bu sistemin, parti disiplininin olmazsa olmaz bir unsur olarak ortaya çıktığı parlamenter sistemde faaliyette bulunan örgütlü ve disiplinli partiler açısından bir anlamı yoktur. Eğer parlamenter sisteme dönülmek isteniyorsa, siyasi partilerin disiplinli olması şarttır. Parti disiplini sağlanamazsa, hükümetin meclise karşı siyasi sorumluluğunun olduğu parlamenter sistem için gerekli olan hükümet istikrarı oluşamaz. Hükümetin sürekli olarak düşme tehdidi altında faaliyette bulunduğu bir sistemin sağlıklı şekilde işlemesi beklenemez. Diğer bir anlatım ile parlamenter sistem için siyasi partilerin örgütlü ve disiplinli olmaları zorunludur.
Milletvekili adaylarının seçmenlerce tespit edilmesi parti disiplinini olumsuz etkiler. Bu durumda milletvekilleri, genel merkezi ya da partinin genel öğreti ve programını değil, yalnızca seçmenlerin taleplerini dikkate alırlar. Bu esas, Amerikan başkanlık sistemi için uygun olabilir, fakat güçlü, örgütlü, disiplinli parti yapısını gerektiren parlamenter sistemin doğasına aykırıdır. İttihat ve Terakki Fırkası’nın kurulduğu günden beri Türkiye’deki partiler, parlamenter sisteme uygun bir biçimde disiplinli, örgütlü ve ideolojik olarak teşkilatlanmışlardır. Parti disiplini Türk siyasal yaşamının artık yapısal ve tarihsel bir gerçeğidir. Bu noktada parti disiplininin tek başına parti içi demokrasiye aykırı olmadığı da belirtilmelidir. Zira parti disiplini kavramı, demokratik yollarla alınan parti içi kararlara uyulmasını gerektirir. Demokratik esas ve usuller işletilmeden oluşan kararlara riayet edilmesini beklemek ve uymayanlar için disiplin yaptırımı uygulamak o partinin “disiplinli” değil, “otoriter” olduğunu gösterir.
Milletvekili adaylarının partili seçmenlere belirletilmesinin yol açtığı bir diğer sorun şu şekildedir: Parti üyesi olmayanların, adayların tespiti aşamasına dâhil edilmesi, üyelere kıyasla daha geniş bir topluluk olan seçmenlerin, sadece alanlarında belli bir üne kavuşmuş olan kişileri milletvekili adayı olarak seçmelerine neden olabilir. Bu hususun “şöhretli” kişilerin milletvekili adayı olma şansını artırırken, diğer adayların seçilme haklarının kâğıt üzerinde kalmasına sebep olacağı, aday adayları arasındaki siyasi rekabeti bozacağı açıktır. Ayrıca, milletvekili adaylarını seçmenler belirlerlerse, partiler, kendi taraftarlarını rakip partilerin düzenledikleri ön seçimlere katılmaya sevk ederek anılan partilerin seçim listelerinin “zayıf” ve seçilmesi mümkün olmayan kişiler ile doldurulmasını sağlayabilir. Bu tür bir tehlike, özellikle Türkiye gibi “trol” aktörlerin etkili olabileceği ülkeler için evleviyetle geçerlidir. Milletvekili adaylarının tespit edilme süreci iktidar partisince manipüle edilebilir. Bu hâlde milletvekili adaylarının belirlenmesi parti içi bir mesele olmaktan çıkacağı gibi seçmenlerin milletvekili adayları konusundaki tercihleri partinin genel öğretisine veya programına zarar verebilir.
Milletvekili adaylarının partili seçmenler dışında parti ile organik bağlantısı olan kişiler tarafından tespit edildiği ve kapsayıcılık bakımından en demokratik olan usul ise bütün üyelerin katılımı ile yapılacak ön seçimdir. Ön seçim, üyelerin seçme ve seçilme haklarını teminat altına alan bir yöntemdir. Gerçekten de milletvekili adaylarını parti içinde etkili olan oligarşik gruplar değil de üyeler tayin ederse her bir üye milletvekili seçilebilme olanağını elde eder. Milletvekili adaylığı yalnızca birtakım kişilerin tekelinde olan bir makam olmaktan çıkar ve üyelerin serbest rekabetine dayanan bir seçim gerçekleştirilir. Ön seçim parti üyeleri arasında fırsat eşitliği tanır. Üyelerin siyasal katılım özgürlükleri ekseninde tüm üyelerin etkin katılımı ile yapılan ön seçim, üyelerin iradelerinin saptanmasında işlevsel bir rol üstlenir.
Ön seçimin sağladığı söz konusu olanaklara rağmen uygulamada eleştirildiği de görülür. Bu aşamada öne sürülen en önemli eleştirilerden birini, yurttaşların siyasi partilere toplu olarak üye kaydedilmesi oluşturur. Burada artık bireysel üyelik işlemi tesis edilmediğinden partiler ile üyeleri arasında maddi ve manevi bir bağın kurulması mümkün olmaz. Ayrıca, kişiler, pazarlar, meydanlar gibi halkın toplu olarak bir araya geldiği mekânlarda kurulan stantlarda rastgele üye yapılmakta ve partilerine üyelik aidatı ödememektedirler. Hatta üyelerin bazıları, partilerinin il binalarının nerede olduğu konusunda dahi fikir sahibi değildir. Nitekim bazı kişiler kendilerinin veya yakınlarının iş bulabilmesi için partilere (özellikle iktidar partisine) üye olabilmekte, parti programı veya politikası ile hiç ilgilenmemektedirler. Mensubu olduğu partiye adeta “yabancı” olan bu üyelerin manipüle edilme riski fazladır. Uygulamada “üye ağası” olarak da adlandırılan, partide yerel düzeyde etkili olan yöneticiler, parti içi seçimleri kontrolleri altına alarak üyelerin iradelerini ve seçim sonuçlarını etkileyebilirler. Kaldı ki, mevzuatta harcama limitlerini kurala bağlayan bir hüküm bulunmadığı için milletvekili aday adayları ön seçim sürecinde astronomik harcamalar yaparak siyasi rekabeti bozabilir. Özellikle geniş bütçe yapısına sahip olmayan aday adayları açısından seçilme hakkı anlamını kaybedebileceği gibi ekonomik durumu iyi olmayan, ancak siyasetle ilgilenen kişiler, aday olma fırsatını yakalasalar dahi sınırlı kampanya olanakları ile yalnızca belli sayıda seçmene ulaşabileceklerini bilirler.
Bu eleştiriler haklı bir temele dayanmakla birlikte, yaşanan sorunların nedenini ön seçim mekanizmasına bağlamak doğru değildir. Ön seçim modeline yöneltilen eleştirilerin kökeninde üyelik sisteminde karşılaşılan sorunlar yatmaktadır. Başka bir ifade ile üyelerin partilerine karşı hak ve yükümlülükleri açıkça ortaya konmaksızın yapılacak tüm parti içi seçimlerde (ön seçim dâhil) benzer sorunlar ortaya çıkacaktır. Bu ihtimalde atılması gereken adım, seçim yapmaktan vazgeçmek değil, üyelik hukukuna ilişkin sorunları çözüme kavuşturmaktır. Bu nedenle, evvela siyasi partilere toplu üye kaydı istisnai şartlara bağlanmalı; üyelerin parti içi seçimlerde bir “oy makinesi” olarak görülmesini engellemek ve “fason üyeliğin” önüne geçebilmek adına üyelerin seçilme haklarını hemen, seçme haklarını ise üye kayıt işleminden ancak belli bir müddet sonra kullanabilecekleri güvence altına alınmalıdır. Üyelik aidatının en temel işlevinin partilerle üyeleri arasındaki bağı tesis etmek olduğu göz ardı edilmemeli; üyelik aidatlarını ödememekte ısrar eden üyeler seçme ve seçilme hakkından mahrum bırakılarak “pasif üye” statüsüne alınmalıdır. Nihayet, milletvekili aday adayları arasında yaşanabilecek haksız siyasi rekabeti önleyebilmek için mutlaka bir “Siyasi Şeffaflık Kanunu” çıkarılmalı ve ön seçim sürecinde gerçekleştirilecek seçim harcamalarının usulüne uygun olup olmadığı denetlenmelidir.
Görüldüğü üzere siyasi partiler hukukunun asıl sorunu ön seçim yönteminin uygulandığı siyasal ortamdır. Birçok yandan tartışmaya açık olan bu ortam, Türkiye’deki partilerin iç düzen ve işleyişlerinin demokratik olmasını önlemekte, partilerin birtakım oligarşik güçlerin etkisinde hareket eden siyasal aygıtlar olmalarına yol açmaktadır. Üyelik sisteminde karşılaşılan sorunlar çözüldüğü zaman parti içi seçimler demokratikleşecek, parti üyelerinin gerçek iradeleri sandığa yansıyacaktır. Ancak, bu durum, tüm milletvekili adaylarının ön seçimle belirlenmesi gerektiği anlamına gelmez. Zira parti özgürlüğü çift yönlü bir özgürlüktür. Partilere üye olmak, bir parti içinde siyasal faaliyette bulunmak, partiden ayrılmak bu özgürlüğün bireysel kullanımını içerir. Bireysel kullanım daha çok üyeler için olup, parti içi demokrasi kavramı ile ilgilidir. Böylelikle, parti üyelerini güçlendiren, onları siyasal karar süreçlerinde etkili kılan her türlü yöntem ve araç parti içi demokrasiyi de pekiştirir. Parti özgürlüğünün ikinci yönü ise kurumsal parti özgürlüğü olarak ifade edilebilir. Partilerin kendi iç düzen ve işleyişini serbestçe belirleyebilmesi anlamını taşıyan kurumsal parti özgürlüğünün öznesini üyeler değil, siyasi parti tüzel kişiliği teşkil eder. Siyasi parti özgürlüğünün sağlanabilmesi için bu özgürlüğün bireysel ve kurumsal kullanımının bir dengeye oturtulması gerekir. Bu nedenle, milletvekili adaylarının ön seçimle tespit edilmesi kuralı kabul edilirken, aynı zamanda kurumsal parti özgürlüğünün bir gereği olarak belli sayıda milletvekili adayının (örn. toplam adayların % 30’unun) belirlenmesi konusunda partiler serbest bırakılmalıdır. Bu yöntem bir taraftan üyelerin iradelerini esas alırken, diğer taraftan parti genel merkezinin milletvekili adaylarının tayin edildiği sürece belli ölçüde dâhil olmasını sağlayarak adaylar arasında ülke çapında bir bütünlüğün oluşmasına hizmet eder.